Resmen yazamıyorum.
Aklımdan bir sürü şey geçiyor ama bir türlü hazırlayıp bloğa koyamıyorum.
Sanırım bir tür
yazar bunalımı bu J
Keşke filmlerdeki
gibi kış geldi mi bir tatile çıkıversek üç beş gün kendimizi bir yerlere
atabilsek.
Film demişken
önerisi olan var mı?
Belki dedim böyle
bir şey atıverirsem bloğa üstümden kalkar şu lanet ve bir şeyler yazmaya
başlayabilirim ehe J
Müdürüm Melis Danişmend'i hiç sevmezdi. Tam olarak ne diye kötülediğini hatırlamıyorum ama gıcık olurdum söylediklerine. Yok, mok deyince hemen abidik bir laf eder kendimi aptal gibi hissettirirdi. Farklı biriydi benim müdürüm, yalnızdı. Bence. Sevgiler.
Ben matruşka
bebeklere bayılırım. Nasıl sevimliler onlar. Güler yüzlü, bıd boylu J Belki de tombik tombik oldukları için
yakınlık hissetmiş olabilirim.
Hep matruşka
bebeğim olsun istemiştim. Bir aile büyüğümüzün evinde vardı sanırım, kimdi
hatırlamıyorum. Tek hatırladığım en küçük matruşkayı kaçırma isteğimdi J
Etrafa bakınsam da
satan bir yer hiç göremedim. Sonra arkadaşım bana beşlisini aldı. Arkasından Işık
teyzem matruşka şeklinde bir vücut kesesi aldı, onun arkasından da annem
matruşka şeklinde bir anahtarlık patlattı J
Benden mutlusu yok şuan bıdıklarım ve ben huzur içinde yaşıyoruz. Keseyi
kullanmaya kıyamadım. Masamda duruyor J
Greenpeace’in
yaptığı işlere kesinlikle saygı duyuyorum. Büyük işler başarıyorlar,
başaracaklar. Nükleere, GDO’ya, denizlerin kirletilmesine, küresel ısınmaya
karşı duruşlarını takdir ediyorum.
Bunlar bir yana sokakta
insanların önünü keserek, durup konuşmazsan arkandan söylenerek bağış
toplamalarını onlara yakıştıramıyorum. Büyük meselelerin peşinden koşan adamlar
değil mi bunlar ya da sokağa koyduğu adamlar bu amacı iyice benimseyememiş.
O kadar
samimiyetsiz buluyorum ki.
Çat, sözde yırtık greenpeaceçi arkadaşımız bir anda
önünüze atlıyor ya da olduğunuz kafeye girip masanızda beliriyorlar. Kadıköy
karga da başıma gelmişti bu da. “Yardım etmek ister misiniz?” Yok etmeyeceğim. “Ama
biliyor musunuz ülkemizde şuşuşuşuşşu oluyor”. Arkadaş ben işsizim. Üç ay önce
asgari ücretle çalıştığım işi bırakmışım. Şimdi ailemin verdiği harçlıkla
geçiniyorum. Sana yardım edebilecek biri gibi mi duruyorum? Ya da yolunu
kestiğin diğer genç arkadaşlar sana yardım edebilecek adam mı? Kusura bakmayın
ama tuvalette kıçını 200 lirayla silebilecek adamlar var bu ülkede. Greenpeace
çek elini 50 liramdan. Ayrıca sokakta hiç tanımadığım, Greenpeace adına
çalıştığını söyleyen bir adama kredi kartı bilgilerimi vermek istemiyorum. Zaten
bu şehirde herkes tedirgin girdiği mağazada bile satış elemanının suratına
bakmıyor. Seninle mi konuşacak? Metrobüse her bindiğimde orada oluyorlar artık
hayır demekten ben utanıyorum.
Sonra bu adamlara
da üzülüyorum. Onların ki de ekmek parası. Bir kotadır doldurmaya çalışıyorlar.
Düzenin bir parçası olmuş bu adamlarda.
O yüzden onları
kotayla terbiye eden “haydi sokakta milletin önünü kesip para dileyin” diyen
adamlara kızıyorum. Ne bileyim bir stant dikin arkadaş. Derdi olan oraya
gelsin. Yazık bu arkadaşlarımıza. Çoğu kişi kışlayarak, tersleyerek başından
savıyor. Göz göze gelmemeye çalışıyor. Onlardaki de can be ya.
Bana gelince ben
olabildiğimce nazik olmaya çalışıyorum. Yaptıkları işe saygı duyduğumu, ancak
kredi kartım olmadığı için yardım edemeyeceğimi, internet sayfalarını takip
ettiğimi söylüyorum. Yalanda değil hani internet sayfalarına bakınıyorum arada.
Duyarsız kalmamaya çalışıyorum.
Ama arkadaş şu
dilenir gibi sokakta arkadaşlarımıza para toplatmanı çok samimiyetsiz buluyorum
be Greenpeace. Sevgiler.
Bir de ben greenpeace'in yerinde olsam bu amcayla çalışır, samimi samimi işler yapardım :)
youtubeda pek çok şiiri var. hoşgörahmet diye bakabilirsiniz :)
Barış Manço’nun
evine hiç gittiniz mi? Ben sonunda dün yani 1 Şubatta tamda ölüm yıldönümünde
onun evini ziyaret ettim.
Müze Pazartesi
günleri hariç hergün sabah 9dan akşam 5e kadar açık. Giriş ücretleri de oldukça
uygun. Tam 5 lira öğrenci ise 3 lira.
Kadıköy belediyesi
müzeyi tanıtan bir kitapçık hazırlamış. Girişte ve kafe bölümünden ücretsiz
olarak alabiliyorsunuz. Belki hatırlayanınız vardır. Barış Manço’nun ölümünden
sonra tüm mal varlığına haciz gelmişti. “Devlet Sanatçısı” Barış Manço’nun, tüm
mirası bir anda yağmalanmaya başlamıştı. Manço ailesi uzun ve üzücü bir takım
olaylardan sonra modada ki evi Kadiköy Belediyesinin de yardımıyla geri aldı.
Barış Manço’nun vasiyeti üzerine 81300 Moda müze haline getirildi.
Aileyi bu kadar
yıpratmaya gerek var mıydı? Devlet niçin bu olaya el koymadı? Söz konusu kişi
Barış Manço. Bilmem anlatabildim mi?
Müze evin son
haline en yakın olabilecek şekilde tekrar dekore edilmiş. Girişte sol tarafta
büyük bir yemek masası ve Barış Manço’nun öldüğü gece son olarak kullandığı
eşyalar sergileniyor. Araba anahtarı, cep telefonu ve ajandası.
Barış Mançoyla
ilgili görmek isteyeceğiniz her şey müzede. Tüm kişisel eşyaları. Kravatları,
fotoğraf makineleri ve kameraları, ödülleri, pasaportları, antika eşyaları, fotoğrafları,
kıyafetleri, piyanosu, işlemeli vazo koleksiyonu, diş fırçası, oğullarının
oyuncakları, çalışma masası, tabloları, boyaları, ona gelen hediyeler. Daha ne
diyeyim gidin görün.
Barış Manço bütün
başarısını saf sevgiyle elde etmiş bir adam. Sevgiyle ne kadar başarılı olunabileceğini
kanıtlamış bir adam. Büyük adam… Sevgiler..