24 Ağustos 2012 Cuma

Çilek Sokak Alışverişi #1




Uzun zamandır kızlarla şöyle sabahtan akşama bir alışveriş yapamamıştık. Kısmet perşembe günümüzeymiş. Kadıköy de çilek sokağa şöyle bir bakıp çıkarız dedik. Üç saatimiz geçti orada. Anam ne güzel şeyler gelmiş oralara. Kendimizi kaybettik. Her dükkâna bakmışızdır. Sokak sonuna kadar bir milk shake bir şişede su bitirdim :) Hava pek sıcaktı bazı mağazalar klimasızdı. Ama mevzubahis alışverişse gerisi teferruattır. Ay bu arada girdiğimiz her dükkânda Ebru Gündeş çalıyordu. Şimdi hangi şarkısı hatırlamıyorum ama yedi sekiz defa dinledik yani. Pek hoşlanmayan hatunlar olarak “hüööehh yine mi” gibi nidalarda bulunduk.

Hemen hemen her dükkânda aynı parçalar var. Siz siz olun üç saatte olsa dört saatte olsa önce sokağı komple gezin, alacağınızı en son alın. Kazıklanma riskiniz çok yüksek bazı ürünlerde epey fiyat farkı oluyor. Çoğunlukla aynı olsa da. Sokağın başında ve sonunda ki takıcılar dikkatimizi çekti. Fiyat olarak ikisi de yakın ama sokağın sonunda ki takıcıda ne alırsan 3tl kısmı vardı ki yabana atılmayacak cinsten. Şu yaka şeklindeki kolyeler 10lira 20 lira arasında değişiyor. Yuvarlak altın ve gümüş rengi olan cinsinden de var. İki takıcıya da bakın kararınızı verin :)

Tüm sokağı gezdikten, alışverişimizi tamamladıktan sonra mide gurultularımızın artık dışarıdan duyulduğunu anladık. Aslında şu rexx’e inen sokakta Petek büfe var. Hani şu artist, gandi, goralı gibi ekmek aralarını meşhur eden büfe. Ancak ramazan dolayısıyla kapalıyız diyordu. Merhaba mc donalds amca. Double cheese burgerleri mideye indirdikten sonra. Kendimizi vapura atıp doğru taksime geçtik. Önce terkosa baktık. Bir şey almadık oradan sanıyorum bir gittiğimizde saat sekiz falandı ve yavaştan kapanıyordu. Atlas pasajına uğradık oradan yalnızca gözlük aldım. Daha yürüyecek dermanımız kalmamıştı. Dolanırken nereye otursak diye konuşuyorduk. Şu meşhur 45lik adında ki mekâna üçümüzde hiç gitmemiştik. Birer bira içeriz dedik. Attık kendimizi 45liğe.

45lik oldukça hoş bir yer. Bizim gibi hala gitmemiş olanlar var ise şiddetle tavsiyedir. Adından anlaşılacağı üzere eski harika türkçe şarkıları çalıyorlar. Duyunca “aa bu şarkı, ya ben çok severim bunu” tepkileri verebileceğiniz bir yer. Duvarlarda eski film afişleri, türk sineması ve türk tiyatrocularının siyah beyaz fotoğrafları var. Mekânda çalışanlar (garson, barmen, güvenlikler) gayet saygılı ve güler yüzlüler. İçinize sineceğinden eminim diyebilirim. Biz birer şişe bira ve tuzlu fıstık söyledik. Fıstık 5tl efes şişe 10tl idi. Taksimde hatırı sayılır yerlerde hep bu fiyatlar zaten. Aklınızda bulunsun gençler :) Sevgiler.

çilek sokaktan 20 lira



23 Ağustos 2012 Perşembe

Dişçi Korkusu


"20lik dişim geliyor. Acısından hiçbir şey yiyemiyorum. Bilinçli hipnozla diş tedavisi yapan Ali Eşref Müezzinoğlu'na ulaşmaya çalışıyorum. Aksi halde 90 yaşıma kadar diş doktoruna gitmem. Koltuğa gömüldüm, artık umutsuzca kaderimi bekliyorum. Kesinlikle böyle bir insan değildim evet bu halimden hiçte memnun değilim. Ama neden bir şey yapmıyorum. Bunu yaşayan tek kişi değilim değil mi?
Bunu okuyup daha beter ol diyenlerin dişleri, başları ağrıdan yüzleri sivilceden, gözleri çapaktan, saçları kırıktan, telefonları sapıktan, ayakları nasırdan kurtulmaz. Bitmek tükenmeyen merdivenlerden yüzünüz çarpa çarpa düşersiniz inşallah.
Bakmayın öle.
höd."

Yukarıda okuduğunuz satırları 7 Ağustos 2010 da yazıp. Facebook hesabımda yayınlamıştım. 20lik diş ağrılarını bilirsiniz. Ara ara yoklarlar geçerler. Birkaç güne düzelip bu meseleyi yalnızca bir yazıdan ibaret bırakmıştım. Ve size çok acı bir şey itiraf edeyim. Ben dişçiye en son 16 yaşımda gidip üç adet siyah dolgu yaptırmıştım. Bir daha diş kelimesini cümle içinde dahi kullanmadım.

16 yaşımda gittiğim dişçi, yapılan uyuşturmaların psikolojik olduğunu, alt çenenin hiçbir zaman tam anlamıyla uyuşmayacağını ve dayanabileceğimi söyledi. Uyuşturucu madde her neyse elinde yoktu sanırım. Ben 3 dolguyu inleye inleye yaptırdım. Bu kötü tecrübeden sonra asla dişçiye gitmedim. Dişten bahsedilen ortamlarda bulunmadım. Ne yazık ki diş bakımı mı da hiçbir zaman laikiyle yapmadım.

Geçen seneler boyunca ağzımda ki çürükleri görüyordum elbette ve yirmilik dişlerimin çıkmakta olduğunu. Hatta alt ön dişlerimin sıkışmakta olduğunu acı acı takip ediyordum. Ne zaman dişçiye gitmemle ilgili ailem ve arkadaşlarımla konuşsam ağlama moduna, yok yapamayacağım gittiği yere kadar yeeaa, hayııır moduna giriyordum. 

Çevremde ki her insan bu durumu çok çok abarttığımı düşünüyor. Benimle biraz konuştuktan sonra ehh uzatma, saçmalama, abartıyorsun, sen oyuncu kızsın bilerek böyle yapıyorsun falan diyorlar beni iyice sinirlendirip kırıyorlardı. Korkumu kimsenin anlamaması, bunu ifade edememem beni bu konunun üstünü kapatmaya ve ertelemeye itti.

Gittiği yere kadar bırakmak gibi bir durum söz konusu olabilir mi? Ailemle sürekli bir dişçi arayışı içindeyiz. Kim benim bu korkumu anlar anlayış gösterir zart zurt derken. Annemin arkadaşı Ayşen teyze diş hekimliğinde gelinmiş son noktayı yani diş hekimi Başak Ergin’i önerdi bize. 

Bir perşembe günü (yaklaşık 2 hafta önce) Ayşen teyze beni ve babamı alarak Başak ablanın muayenehanesine götürdü. Kalp krizi geçirdim. Başak abla yalnızca ağzıma bakıyordu ve ben son nefesini vermek üzereydim. Artık dönüşü yok biliyorum içimde şu işe baş koymanın rahatlığı ve korku var. Deli bir korku hem de. Röntgenimi çektirip tekrar Başak ablanın yanına geldim. Yapılması gerekenleri söyledi. Ağızım ölmüştü resmen. Arka dişlerimi kesinlikle fırçalayamadığımı, çürüklerimin çok hızlı ilerlediğini söyledi. Bir de bir yirmilik dişimin çekilmesi gerekti. O an öldüm. Bu yaşa kadar yirmilik diş çekimiyle ilgili hep sökmeli yarmalı hikâyeler dinleyen ben. Evet öldüm.

O gün tedaviye başlamadık pazartesi başlayacaktık. Koşar adımlarla çıktım oradan. Başak abla çok her şeyi aşama aşama anlatan, huzur ve güven veren biri. Özel hayatımızda çok iyi anlaşabilirdik. Ama o benim dişlerimi tedavi edecekti. Korku yanı başımdaydı.

Pazartesi günü mide spazmı, kalp krizi her türlü pis lanet duyguyu yaşayarak gittim muayenehaneye. Hayatımda hiç bu kadar heyecan stres yaptığımı hatırlamıyorum. Oturdum malum koltuğa. Alet edevatı incelememeye çalışıyorum. Ayaklarımı titretip, derin nefes alıyorum. Ha ağladım ha ağlayacağım. Tam göz hizamda televizyon vardı. Bazen ona dalıp dikkatim dağılıyor ve unutuveriyordum. Başlayalım tedaviye. Önce kulak çubuğuna bir şey sürüp iğne yapacağı yere sürdü. Bir karıncalanma başladı ve altı yedi dakikada orası uyuştu. İğnenin girişini kesinlikle hissetmedim. Aklım sürekli orada hâlbuki ha acıdı ha acıyacak diye düşünüyorum. Tüm hassasiyetim orada toplanmış bir vaziyetteydi. Şükürler olsun ki kesinlikle hissetmedim. O gün bir dolgu ve bir kanal tedavisi yapıldı ağzıma diğer seferinde yirmilik dişim çekildi. Yirmilik dişiyle ilgili tüm hikâyeleri unutun. Ulan yıllarca beynimi o kadar bulandırmışlar ki. Yazıklar olsun. Başak abla uyuşturduktan sonra elinde bir aletle yirmilik dişime baskılar uyguluyordu. Hissediyor musun dedi. hissetmiyorum sadece baskıyı anlıyorum başım geriye gidiyor dedim. Güzel dedi ve derin nefes almamı söyledi. Çekerken haber vereceğim dedi. Tamam dedim. Başım iyice geriye yaslandı baskıdan. Ne oluyor acaba neyle çekecek diye beynimden otuz saniye içinde otuz bin düşünce ve soru geçerken ağzıma bir şey düştü gibi geldi. Dilim uyuşuk olduğu için çözemedim doktor ağzımdan bir şey aldı, tepsisine koydu. Geçmiş olsun dedi, pamuğu ısırmamı söyledi gülerek. Anam bitti yiieaa :) Yarım saat pamuğu ısır ve sonra orayı unut dedi. İkinci günümde bitti. Üçüncü gün diş taşlarım temizlendi kalan dolgularımı bitirdik ve altı ay sonra görüşmek üzere ayrıldık.

Üst çene anestezisi ve alt çene anestezisi oldukça farklı şeylermiş bunu öğrendim. Üst çeneniz çok çabuk uyuşuyor ve zerre kadar bir şey hissetmiyorsunuz. Alt çenenizde ufak bir hassasiyet oluyor. Ancak bu sizi korkutacak derecede bir şey değil. Yalnızca bir sızı hissediyorsunuz. Şükürler olsun ki Başak ablanın eli o kadar hızlı ki. Diş taşı temizliği mm nasıl desem soğuk ve sulu bir işlem. Dişinizin üzerinde ve aralarında gezen sivri uçlu bir kanca düşünün ama bu esnada sürekli kancadan soğuk su fışkırıyor. İçiniz bir tuhaf oluyor sesten ama acı söz konusu değil. Sonra makineli bir diş fırçası ile dişleriniz temizleniyor hoop bitti. Artık sabah akşam atlamadan arka dişlerime özen göstererek en az dört dakika dişlerimi fırçalıyorum. Hemen arkasından ağız gargarası kullanıyorum. Haftada iki üç kez diş ipi kullanıyorum. Canlar ağız dehşet önemli. Dikkat edin. Sevgiler. 





Fotoğrafta ki canım çürük yirmilik dişim.

12 Ağustos 2012 Pazar

YOGA üzerine


Merhaba gençler;
Gün geçmiyor ki dengesiz ruhum başka bir şeye merak duymasın. Bu aralar sinir stresi son seviyede. Herkese her şeye çok çabuk sinirleniyor, bozuluyor, kırılıyor ve bıdı bıdı.
Spora yazılmak yaklaşık 2-3 aydır kafamda. Daha hala bir salona girip konuşup, anlaşmışlığım yok. Ama istek tavan. 
Geçmişte sporla aramız beden eğitimi derslerinden pek ileriye gidemedi. Azcık tenis dersi almışlığım, spor salonuna bir sene kayıt yaptırıp iki hafta gitmişliğim var. 
Bende vakit sıfır. Artık daha bilinçliyim spora bir sene yazılmam, bir ay yapabiliyor muyum denerim kendimi. Malum shiftli bir işte çalışıyorum, mağazacılık b*ktan bir mecra. Alternatifler bıd bıd çıkmaya başladı aklımda. Ben bir dvd alayım, evimde efendi gibi yapayım sporumu. Kişisel gelişimle ilgili dvdleri karıştırırken yoga takıldı gözüme. Olur mu ki la dedim. Aman bir istek bir arzu bir merak. Yaklaşık bir haftadır mağazadaki yoga ve meditasyonla ilgili tüm kitapları karıştırdım. Kim nerede nasıl hepsini hatmettim. Aldım dvdyi. Akif Manaf yoga işinin üstat kişisi.
Eve geldim salonu topladım, temizledim. Duşa girdim. Üstüme rahat kıyafetlerimi çektim. Yere yumuşacık polarları serdim. Odayı havalandırdım, klimayı ayarladım her şey mükemmel, bir de loş ışık. 

Efendim taktım dvdyi başlattım. Anam adamın telaffuzu ne öyle. Artık onca hazırlanmanın yorgunluğuyla bozulan sinirden midir nedir beni aldı bir gülme. Neyse Akif’in dediği gibi gereksiz gerginliği attım. Konsantre oldum devam ediyorum. Hareketler hiç yabana atılacak cinsten değiller. Yogaya başlamak için bir kere sağlam bir spor geçmişiniz olmalı bunu anladım. Isınma hareketleri yapılmalı ayrıca bunu da anladım. Ama ben o kadar özendim ki kıyamıyorum kapatmaya devam etmeye çalışıyorum. Ne zaman ki sırt üstü bir pozisyona geçtik daha da kalkamadım yattığım yerden izledim arkadaşları. Hele bir esmer hatun var grupta öyle canla başla yapıyor ki hareketleri aklınız şaşar. Meditasyonla sona eriyor program. En zevkli kısım arkadaş. 
Dvd ile olacak iş değil bir tarafını sakatlamak garanti. Dün yirmi dakika falan yapabilmiştim anam her yerim ağrıyor. Siz siz olun bu dvd olayına hiç girmeyin. Yani yoga meditasyon zart zurt daha evvel bir bilenden öğrendiyseniz rehber olarak on numara bu dvdler ama başlamak için sakat.
Sevgiler. 

11 Ağustos 2012 Cumartesi

canım siz mi bakıyorsunuz?


pamela - kısık ateşte
Hoşgeldiniz
Buyrun ben yardımcı olayım
Aradığınız özel bir şey var mı?
Çocuk bölümü arka tarafta
Kasa burası buyrun
Bozuk bir liranız çıkar mı?
Bonus world maximum hsbc kartlarına 30 lira üzerine 3 taksit yapıyoruz
Listede 7 numarada
Yazar ismini biliyor musunuz?
Dergiler karşıda
Kırtasiye malzemesi satmıyoruz
Deniz kollukları satmıyoruz
Fotokopi çekmiyoruz
Baskı hatası mı var?
Değişim süresi 15 gün
Lütfen faturanızı kaybetmeyin
Buyrun faturanızı verelim
Arkadaşım yardımcı olsun
Okuldan mı verdiler?

Ayy içim şişti yazarken. İnanın üç sayfa daha yazarım böylesi cümleler. Ve inanın birini birkaç kez daha duyacak gücüm kalmadı. Mağazacılık ne s*kim bir işmiş. Memlekette ne çok öküz varmış. Bırak insan ilişkisini, bu insanlar dışarıda nasıl davranılması gerektiğini bilmiyorlar. Bugün mağazada biri yere tükürdü. Çüş be! “Az insan ol amk sittir” deyip kovmak isterdim. Öyle bir müşteri hakimiyeti var ki mağazada! Elimiz kolumuz bağlı. La neden bizim bir gram yaptırımımız yok. Nasıl bir anlayış sizin ki deyip kasa önünü olduğu gibi yıkıp, “gidiyom la ben” demek geliyor içimden. İnsanlar ümüğüme çöküyor. Nasıl kompleksli, hazımsız, ucuz, görmemiş insanlarla uğraşıyoruz bilemezsiniz. Kursağımda bir düğüm öyle geçiyor günlerim. Siz siz olun mağazacılıktan uzak durun. İşe başlamanın heyecanıyla yazdığım tüm yazıları da unutun. 
3 gün evde yatıp dinlenmek 4.gün çıkıp kuaföre gitmek 5.gün alışverişe çıkmak, 6.gün kulağıma harika bir melodi bir ağacın gölgesinde çimlere uzanmak, serin havayı derin derin içime çekmek istiyorum. Sevgiler.