22 Ocak 2012 Pazar

otrivine bagımlılıgı üzerine

Otrivine ile savaşta birinci gün.

Dün akşam saat on civarı, düzensiz olarak 3, düzenli olarak 1 yıldır bağımlısı olduğum, otrivine doz ayarlı burun spreyini bıraktım. Otrivine öyle süpersonik, öyle ulvi, öyle mucizevi, öyle öyle öyle J bir buluş ki. Ben ona burun porçözü derdim. Ya diyelim ki, burun kaput, gık dediniz kaldınız. Bir puf, hayat şahane beyne kadar açıyor, öyle rahat nefes alabiliyorsunuz ki, ama ben bıraktım. An itibariyle nefes alamıyorum. Aslında alıyorum fakat yeterli gelmiyor. Bu da sıkıntı veriyor bana başım falan ağrıyor. Otrivine kesinlikle yasak artık. İlacım; nasonex 1 ay boyunca, günde 1 kere, her burun deliğine 2 puf. (Sayıları birleştirince 112 oluyor.)

Doktor reçeteye ilacı yazarken şunları söyledi; “şimdi sana bir sprey yazacağım bunu bir ay kullanacaksın günde bir kere bıdı bıdı bıdı. Bunu burnuna sıktığında burnun açılmayacak, (hönk!) aa nefes alamıyorum ki diyeceksin. Biraz dişini sık. 1 hafta sonra nefes almaya başlayacaksın. Ve bir ay sonra bu sprey otrivinin zarar verdiği dokuları düzeltecek. 1 ay sonra kontrole gel.”

Gün içerisinde neyse de gece yatarken, off tam bir ızdırap. Kesinlikle nefes alamıyorum arada bir nefes deliği açılıyor yetersiz. Bir damla otrivine için nelerimi vermezdim. Gece sürekli uyandım. Bir damlacık sıksam. Yok yok bir yola baş koydum artık. Ama uyuyamıyorum. Yok kızım 3 yıl oldu ya burnun eriyecek spreyden. Oha erir mi ki lan. Neyse vicks koklayayım. Yok açılmayacak bandı taksam. Ah şahane alıyorum lan nefes. (yatağa gidip yatınca) Hay lanet yatınca neden tıkanıyor ya. Kutusunda da uyuyan karı koca var. Pislikler. A a açıldı galiba zzZZ tekrar. Aa kesin açıldı galiba heralde yani sanırsam zzZZ açılzzZZ
Sabah 9 da kalktım işte öyle kör topal nefes alıyorum. Buna da şükür kurtulacağım inşallah bu illetten. İlk gecemi otrivinsiz atlatabildim. Görende uyuşturucu tedavisi sanar. Ama öyle arkadaş yaa bağımlı olmayan biri anlayamaz. Siz siz olun doktorunuz verse dahi kullanmayın şu otrivini çünkü gerçekten 5 günden fazla kullanırsanız bağımlısı oluyorsunuz. Öyle rahat nefes aldırıyor ki o kalite ve huzurdan kopamıyorsunuz. Sevgiler.


Çık kılçık Çık

Dün akşam 22.00'da mağazadan çıktım, eve gittim. O da ne! Annem istavrit tava yapmış. Hemen kuruldum sofranın başına. Balıkla en güzel şey çoban salata. Bir güzel karnımı doyurdum. Kedi gibiyim, koltuğa geçip yastıkları kabartıp üstümü örtüp uyumanın peşindeyim. Ama bir sorun var. Yutkundukça boğazıma bir şey batıyor sanki.

- Yaa baba boğazıma kılçık takıldı galiba. Hm, baksana napiim.
Git ekmek çiğne, su iç bir bakim.

O kadar çok uyumak istiyorum ki, gözlerim tatlı tatlı kapanıyor. Ama boğazımda ki batma öldürecek beni, aklım hep orada. Gittim mutfağa ekmekte taptaze, koklaya koklaya yedim bir güzel, su da içtim. Tam salona gidecekken çikolataları görünce birazda onlarla takıldım, tekrar su içtim.

- Baba batıyor sanki hala ya.
- Yav küçücük balık, kılçığı mı takılır. Çizmiştir o boğazını, bünye atar zaten.

Vallahi öyle yorgundum ki içimden dedim “en iyisi uyuyayım gider o gider”. Laz torunuyum bana işlemez dedim. Gece yatmadan da aldım okuma lambasını elime, tuttum ağzıma, o kadar inandım ki görüp cımbızla falan alabileceğime. Baktım baktım yok. Dedim “kesin küçük dilin arkasına saplandı”. Atar onu bünye atar. Sabah beş altı gibi uyandım. Bir iki yutkundum yokladım. Aa gitmiş galiba. Şükürler olsun dedim. Hop tekrar uyudum. 


7.50 de saat çaldı. Kalktım. O da ne yutkunamıyorum. Dehşet! Canım çok yanıyor. Kılçık gitmemiş. Ailecek hastane ve doktor özürlüsü olduğumuz için, hemen internetten hastanelere bakıyorum. Randevu mu alınır, cumartesi kulak burun boğaz açık olur mu ne olur;? İnternetten kılçık batması falan diye aratınca da hemen doktora gidin zart zurt yazıyor. İyice tırstım yok iltihap falan. Kalk dedim baba gidiyoruz. Göztepe şafak hastanesine gittik. Danışmada çıtı pıtı güler yüzlü bir kız, yanlış hatırlamıyorsam ismi Cansu’ydu. Anlatıyorum durumu benim boğazımda kılçık var işte batıyor. “Kulak burun boğaza gideceksiniz. Ama doktorumuz ameliyatta dedi. Acil servis bir kat aşağıda oradaki doktorlar yardımcı olsun” dedi. Aşağı indik. Zaten acildeki doktorlar gözlerini kapıya dikmişler. Direk odaya aldılar beni. Dizlerim titriyor, korku çeneme vurdu.

- Ne zaman oldu?
- Dün gece. Balık yedim ben onun kılçığı kaldı herhalde. Off kalp krizi geçireceğim, ne olur en kötü ki?
- Dün geceden beri kılçıkla mı duruyorsunuz?
- Bünye atar diye biz şeapmadık. Ne olur en kötü? Çok var mı böyle gelen?
- Bir iki gün durursa iltihaplanabilir. Açın bakalım ağzınızı. Bu kadar mı açabiliyorsunuz? Eee deyin.

Tahta çubuk gırtlağımda öğürmemek için zor tutuyorum kendimi bir fener ellerinde 2 doktor boğazıma bakıyor. Ama güldüler benim konuşmalarıma sevdiler beni, tatlı adamlardı. Ben hastaneden doktordan çok korkarım. Hele doktorun suratsızı ve az konuşanından ödüm kopar. Ama bunlar çok iyilerdi, yani güler yüzlü insana huzur veriyorlar. Acil serviste endoskopi cihazı olmadığı için kbb doktorunun ameliyattan çıkmasını beklememi ve onun bakması söylediler. Bu sırada bir doktor ekmek falan çiğnemedin mi diyor. Bense ay ben neler yemedim, çikolata bile yedim diyorum. Ve acil serviste gülüşüyoruz. Ama dizlerim titriyor bir yandan. Yukarı kbbye çıkıyoruz. Doktor ameliyattan çıkmış. Hemşire ilk beni çağırıyor.

- Geçmiş olsun şikayetiniz nedir?
- Off sanırım şu an kalp krizi.
- Allah korusun. Neyiniz vardı?
- Benim boğazıma kılçık kaçtı onun için acilde de baktık ama görünmedi, küçük dilimin arkasında galiba.
- Siz koltuğa geçin dedi

Koltuğa baktım. Ağlayacağım kesin. Babamla doktoru beklerken o kadar geyik yaptık ama boş. Neyse derin nefes aldım gittim oturdum. Hemşire endoskopi makinesini (uzun bir şiş düşünün ucunda kamera var, aynı zamanda ışık çıkıyor) açtı. Boğazımdan aşağı ilerliyoruz. Kameradan izliyoruz boğazımı. He bu arada ben hiç detone olmadan sürekli eee diyorum. İşte! Kılçık göründü. Doktor bir tıbbi terim kullandı. Meğersem kolum kadar olan makası istiyormuş. "Bununla tutup alacağım" dedi. Sargı beziyle dilimi dışarıda tutuyorum, doktorun elinde makas, endoskopi, hemşire başımızda, gözümüz ekranda. Ama makasta girince benim boğazıma sürekli kusmam geliyor. Hani dişinizi fırçalarken de olur bazen. Doktor "uyuşturacağız" dedi. Şurup tadında bir şey sıktılar boğazıma. Onu yutuyorsunuz. Bir dakika falan bekledik sanırım. Aman tanrım dilim yok. Ağzımın içinde bir ayakkabı köselesi. Yutkunma eylemini imkânı yok gerçekleştiremiyorum. Hebele hebele modundayım. Tükürmek mi istiyorsun dedi doktor. Evet dedim. Tamam uyuşmuştur o zaman. Buyrun tükürün dedi. Fakat, dilim olmadığı için tükürüğü getiremiyorum. Böyle ağzım açık, salyam bir yanda sargı bezleri bir yanda iğrenç acınası bir haldeyim. Şimdi tekrar kılçığı almayı deneyeceğiz. Dilim dışarıda sargı beziyle tutuyorum, eee diyorum, doktor kamera ve makasla girişiyor boğazıma o sırada işte kıpırdama "heh, evet, sakin" falan gibi kelimeler sarf ediyordu. Bense içimden "çık, bitsin, daha balık malık yemeyeceğim, öf, hadi, gitsin" diyorum. Ah bir rahatlık, doktor bey kılçığı çıkardı, makasın ucundaki kılçığa bakıyoruz sevinç içinde. Ana minnacık. Neyse kurtuldum çok şükür. Doktorada sordum çok var mı böyle gelen adam güldü “kulağına pamuk tıkan, burnuna boncuk sokan, ama en zoru kılçığı almak” dedi. Aman töbe. Bir süre yalnızca ton balık falan. Hazır doktoru bulmuşken otrivine bağımlılığımdan bahsettim. Bahsetmez olaydım. Burnuma bir kamera soktuk bu sefer. Birazcık burun etim büyükmüş ama bir şey yok dedi çıkardı kamerayı. Bir senedir otrivine kullandığımı anlattım. Herkes gibi "Ama onu en fazla 5 gün kullanabilirsin" dedi. Şimdi bir ay dişimi sıkıp şu yeni damlamı kullanmam gerekiyor. Otrivinin zarar verdiği dokularımı o onaracakmış. Bir ay sonra kontrole gideceğim.


Teşekkürler Göztepe şafak hastanesi :)
Güler yüzlülerdi, anlayışlılardı ki bu çok çok önemli benim için zaten doktor korkum var.
Teşekkürler Opr. Dr. Serdar BAYLANÇİÇEK
Anlayışlı, nazik, güler yüzlü olduğun için beni rahatlattığın için.
Teşekkürler acil servisindeki komik doktorlar :)
Keşke çıkarken yüzünüze de teşekkür etseydim tekrar içime dert oldu. Kılçığımı gösterirdim :)

Siz siz olun başınıza böyle bir kılçık vakası gelirse hiç beklemeyin direk doktora gidin. Çektiğinize değmez. Operasyon sırasında hiç acı hissetmedim. Acemi laz torunundan sevgiler :)

17 Ocak 2012 Salı

para kazanmak çok zor !

Bir sene dört ay on yedi günlük iş hayatımda bugün bir ilk yaşadım. Bir müşteri bana hadsiz olduğumu söyledi. Evet, evet tam olarak böyle söyledi. Şimdi olayı anlatayım.

Sabah kitap kolileri gelmiş, açılmaya devam ediyordu. Yani her gün ki olağan işler. Poffy boyaları bir kutu içinde gelmişti. Kitapçı arkadaşlar fiyat basmam için kasa arkasına bırakmışlardı. Önce aldım tek tek boyaları inceledim, cart pembesi ve sarısı çok tatlı diye düşündüm J (poffy boya; her hangi bir yüzeye sürdüğünüzde kabarık duran boyadır. Tanesi 2.50TL dir) Ben bunlarla uğraşırken bir müşteri “size bir kitap sorabilir miyim?” dedi. Arkamı döndüm “buyrun” dedim ve elimdeki kutuyla kasadan çıkıp yanına gittim. Aynı anda boyaları yerine yerleştirdim. Bayan bana sırtını döndü ve masasında telefonla görüşme halinde olan müdürüme “pardon bir kitap sorabilir miyim?” dedi. İçimden “g*t kız telefonla konuşuyor nasıl yardımcı olsun” diye geçirdim yalan söylemeyeyim. Kendimi tekrarladım “hanımefendi, buyrun?” bayan bana döndü “öğretmek gibi olmasın, benimle bu ses tonuyla konuşamazsın!, kendine çeki düzen ver. Beni sevmemiş olabilirsin. Ama benimle bu şekilde konuşamazsın” dedi. Bayan bunları söylerken istem dışı kaşlarım yukarı kalktı, gözlerim yuvalarından dışarı fırlamaya başladı. Şok olmuştum. Bu kez de içimden keşke hiç arkamı dönmeseydim sana cevap vermeseydim diye geçirdim. “tamam” dedim. Müdürümü işaret ederek “arkadaşım ilgilensin sizinle” dedim kasa önünü düzeltmeye başladım. Vücudum kasılmış, beynim karıncalanmıştı.

Bu bir buçuk senede iş değil insanlar yordu beni. İnsanlarla uğraşmak çok zor. Bir örnek vereyim; kasiyersiniz kasaya arkanız dönük bir işle meşgulsünüz. Gelen müşterilerin %80i kasaya geldiklerini ve ödemesinin alınmasını istediğini şöyle gösteriyor;
-       Aldığı kitap, dergi veya her neyse kasaya atarcasına ses çıkararak
-       Şunları alabilir miyim? (ama tonlama şu şekilde; hadi seni mi bekleyeceğiz işin bize hizmet etmek pis köle)
-       Bakacak mısınız?
-       Öhöm öhöm (gırtlak temizleme sesi çıkararak)
%20sine canım feda onlar ödemeye geldiklerini şu şekilde gösteriyorlar;
-       Kolay gelsin, ödemeyi size mi yapıyoruz?
-       İyi günler / iyi akşamlar ödeme yapabilir miyim?
İşte bunlar emeğe saygılı, komplekssiz insanlar. Halden, emekten, yorgunluktan, çalışıp kazanmaktan anlayan, insan saygısı olan insanlar. 
Öküzlük yapmanın bir alemi yok değil mi? Neden birbirimizden günün bütün hıncını çıkarıyoruz. Orada hizmet veren benim diye neden bütün hıncını benden çıkarıyorsun. 

Öyle müşteriler geliyor ki alacağı kitabı elime uzatmıyor, kasanın diğer ucuna bırakıyor, ben onu alıp barkodunu okutuyor, tutarı söylüyorum bay veya bayan arkasını dönüyor hiçbir şey demeden bakınıyor, sonra bana dönüp “kaç?” diyor. Yeniliyorum tutarı, kredi kartını veya parayı önüme atıyor. Evet, gerçekten atıyor kelime manasıyla. Hiçbir kinaye, ima, abartma yok hoop atıveriyor. Onu alıyorum işleme devam ediyorum. Bunlar öyle ucuz öyle sığ insanlar ki. Yazık benim gibi genç çalışanları hayattan soğutuyorlar. Sonrada büyükler söylenmeye başlıyor “gençler şöyle saygısız böyle saygısız” Yok efendim değiller. Benim genç müşterilerim her zaman anlayışlı, her zaman güler yüzlü, hoşsohbet insanlar. Hal hatır sorarlar fikir alıp fikir verirler. Ve tabi diğer müşterilerimin hakkını yiyemem ama büyük bir çoğunluk “sen burada parayla çalışan bir ucubesin, ben müşteriyim. Bağırıp çağırabilir, seni küçük görebilirim. Buraya geldiysem bu hakka sahibim, ben, sana sahibim.” Kafasındalar. Bazısı mağazanın en arkasından çirkef bir ses tonuyla bağırır “ilgilenecek biri yok mu?” neden bağırıyorsun be kadın/adam. En kötü ihtimal gel kasaya, birini çağırmamı söyle.

Yoruldum. İnsanla uğraşmak çok zor. Biliyor musunuz göz ucuyla da olsa ufak ufak iş bakıyorum. Yapabilir miyim başka yerlerde, bana göre mi diye tartıyorum kafamda. Bu genç yaşımda masa başı bir şeyler bakıyorum. İnsanlarla uğraşmayayım diye. Bazen işten çıktıktan sonra kimseyle konuşmak istemiyorum, çok sinirli oluyorum. Çünkü bütün gün insanların elektriklerini emiyorum. Çalıştığım o sekiz saatten sonra kimse bana bir şey sormasın bende anlatmayayım istiyorum. Para kazanmak gerçekten zor. Sevgiler.

14 Ocak 2012 Cumartesi

perdeleri kaldırınca kedi.



Odamın dekorasyonunu değiştirmek peşindeyim, yaklaşık bir aydır. Önce bembeyaz bir boya aldım bauhaustan. Ve tabii ki birde rulo. 2 duvarımı boyadım. Odamın eski rengini kapamak biraz zor oldu tabii. Eski rengi, toz pembesi üzerine bordo üzerine mor rengiydi J O da güzeldi. Ama ayrılık vaktimiz gelmişti. Aklımda odamı bembeyaza boyayıp renk renk çerçeveler asmak vardı duvara. 2 duvarımı babamın yardımıyla güç bela boyadım. Boya henüz bitmedi ama perdelere geçtim direk. Zira bu perdeleri görüp aman sonra alırım diyemezdim. E aldıktan sonra öyle poşette duvarların boyanmasını bekleyemezlerdi. Buruşurlar falan J Şimdi çalışma masamın bulunduğu duvarı şöyle tok bir kırmızıya boyamak var aklımda. Çerçevelerimi boyayacağım daha. Evde tahta için uygun bir boya yoktu guaj boya denedim. Olmadı bende kısa kıllı bir far fırçasıyla özgün bir çalışma yaptım. Şimdi aklınızda saçma bir şey oldu kesin mm belki onun da fotoğrafını eklerim. Ama sanırım üşeniyorum J Sermayem ve şöyle bir haftalık bir iznim olsa mis yapacağım bu odayı ama neyse sanırım böylesi daha güzel J İlmek ilmek dokuyorum odamı. Sevgiler.
Sabahın ilk ışıklarında böyle görünüyor :)

13 Ocak 2012 Cuma

patates?

Ben yemeğe oldukça düşkün bir kızım. Öyle karnım doysun diye değil. Zevkine, tadına vara vara. Güzel sofralara, özellikle kahvaltı sofralarına bayılırım. Uzun uzun oturmasını, güzel bir sohbetle, güzel yemekler yemesini pek bir severim. Fast-food yiyecekleri de severim. İki büyük baş var bu konuda, biri Burger King diğeri Mc Donalds. İnsanlar ikiye ayrılır burgercılar ve mcciler diye. Ve patatesler ikiye ayrılır burger patatesi ve mc patatesi diye. Aslında ben burgercılardanım. Yani öyleydim. Son bir aydır yediğim hiçbir burger menüsünden memnun kalmadım. Hamburger ekmeklerini de değiştirmişlerdi, böyle tok Akdeniz ekmeği gibi yapmışlardı bir ara, hala öylemi bilmiyorum. Patatesleri her seferinde kokuşmuş geldi önüme, sanki artıkları toplamışlar gibi. Bir değil iki değil nasıl soğudum bilemezsiniz. Çok uzun zamandır sarımsaklı mayonezde bulunmuyor J Buna da çok gıcık olmuştum. Ve tekrar mc donaldsa döndüm. O kadar hoşuma gitti ki, tam teçhizat bir menünün önüme gelmesi.  Ve gelelim şu patates meselesine J Şimdi eve siparişlerde burger patatesi taş gibidir biraz soğumuştur fakat kişiliğinden bir şey kaybetmez. Mc patatesi eve geldiğinde elinize alınız ve dik tutunuz. Olmadı değil mi? Kendinden tuzlu o güzel ılık mc patatesi eve geldiğinde ayakları üzerinde duramaz boynunu büker. MMmm ne olursa olsun burger king beni kesinlikle kaybetmiştir. Kalitesi eskiyle mukayese edilemez hale gelmiştir. Kişisel fikrim. Sevgiler.
Şimdik evimde bilgisayarımın başında tadına vara vara pizzamı yiyorum saat yarım mı? Baksana tatlım yemek asla pişman olmamaktır. Öpüldünüz.

9 Ocak 2012 Pazartesi

bardak.


itiraf.com
Ben ergen dönemimde, starbucksa saydırabildiğim kadar saydırdım. Sonra büyüdüm :)
Uzun zamandır kendime bir termoslu bardak arıyordum. Gerçi bu bardağı ben almadım, hediye geldi :) Çok çok memnun kaldım. Bu yüzden burada paylaşmak istedim. Benim gibi arayan varsa daha fazla uzağa gitmesin :) Hediyem kahvesiyle birlikte kırmızı bir kutuda geldi. Onlarında resmini çekip koymak isterdim ama o kadar üşeniyorum ki, kahveyi ve kutuyu mutfaktan getirmeye. Malum 8 saatlik bir mesainin ardından kendimi eve atmış bulunmaktayım. Bardağı kullanacağım ilk gün o kadar ön yargılıydım ki :) Aramızda inanılmaz bir güvensizlik vardı. Her neyse, ben güzel güzel sütümü kaynatıp kahvemi hazırladım, bardağın içine boşalttım. Kapağını çevirerek kapattım. Sonra başladım artistik hareketler denemeye. Çalkalıyorum ama önce yavaş yavaş, sonra yan yatırıp bekletiyorum. Bardak akıtmıyor, ama içimde bir huzursuzluk. Akıtsa rahatlayacağım. Çünkü ben termoslu bardak ararken internette öyle yazılara denk geldim ki. İşte hatun kişi çantasına koymuş, telefonu, mp3ü batmış falan. Yani akıtmaması imkansız diye düşünüyorum. En sonunda kapağını sıkıca kapattım, ters çevirip koydum masanın üzerine ve işe gitmek için hazırlandım. Evden çıkarken aldım bardağı, tek bir damla sızdırmamıştı. Ama ben ne yaptım? Ne olur ne olmaz diye bir buzdolabı poşetinin içine koyup öyle attım çantaya :) İçeceğinizi i
ki saat sıcak tutuyor. Net. Sonra ılına ılına soğuyor.
Ben çok memnunum. Paylaşmak istedim. Sevgiler.


7 Ocak 2012 Cumartesi

ikibinoniki başlarken

İlk haftasını bitiriyorum ikibinonikinin hemde salya sümük bir şekilde. Dün mağzadan izin aldım. Eve geldiğimden beri yatıyorum, yaklaşık 20 saattir falan. Nefret ediyorum hastalıktan. Neyse sanırım yarına toparlamış olurum. Yani umarım toparlarım, yarın işe gitmek zorundayım çünkü. Bütün gün dergilere falan baktım yatarken. Acayip alışveriş yapmak istiyorum ama iki adım atacak halim yok malum. Bende son bir iki haftadır aldıklarımı paylaşmak istedim J nefsimi körelttim bir nevi J

Bu ciciler body shoptan. Kesinlikle çok memnunum. El kreminin (17.90TL) kokusu en başta böyle bir çirkin gibi geliyor ama elinize yedirdikten sonra harika. Yani vanilya kokuları sevenler için. Parfümden (47.90TL) de memnunum oldukça kalıcı ama gün içerisinde tazelenmek istiyor. Aldığımın ertesi haftası %25 indirime girdiğini görmeseydim daha mutlu olurdum. Ama olsun alışveriş hiçbir zaman pişman olmamaktır J

Gratisin bülteninde görmüştüm bu kalemi. En sonunda almaya karar verdim. Beni biraz hayal kırıklığına uğrattı açıkçası. Ben oje bekliyordum çünkü. Fena sayılmaz, ama böyle gazlı kalemden hallice gibi. Kuruduktan sonra bir kat cila çekmeniz gerekli. Şekil yapmak tırnağa bir şeyler yazmak çok kolay ama oje değil boyayan şey. Yok bu böyle anlatmakla olmadı. Uyguladığım bir gün onun yazısını ve fotoğraflarını eklerim J Yanlış hatırlamıyorsam 11 13 lira civarıydı.
oxxodan ilk kez ayakkabı (99.95TL) aldım. Hasta olmadan iki gün önce aldığım için memnuniyet bildiremeyeceğim. Denediğim kadarıyla rahat görünüyor. Çok çok severek aldım J
2013e girerken özetim olacak defter. Metisin ajandası gerçi ben 1-2 ajanda daha alırım ama J neyse ajandanın sunuşundan bir parçayla yazıma son verirken hasta yatağıma geri dönüyorum. Benim için dua edin yarına ayaklanayım. İş güç beni bekler. Umarım bir gün hafta sonları  tatil olan bir iş sahibi olabilirim. Sevgiler.

Kelimeler hep kifayetsiz kalacak biliyoruz. Ve tamam, olmayacak şey bir insanın bir insanı anlaması. Ama anlama, anlatma, anlaşılma, anlaşma ihtimalinin peşinden koşmaktan da vazgeçecek değiliz!