30 Aralık 2012 Pazar

çiya degil çiyan


Hiç yurttaki kızlardan bahsettim mi bir yazılarımda bilmiyorum. Biz yurt dairemizdeyken zamanla altı can arkadaş kaldık. İki senemizi beraber geçirdik. Canlarım benim hepsi benim için çok değerli. Gel gör ki okul bitince hepimiz dağıldık. Yani dağıldık derken evlerimiz birbirine en alakasız noktalarda. Bunun üzerine birde işe güce başlayanlarımız olunca biz ayda yılda bir gün görüşür olduk.
Dün o günlerden biriydi işte. Ancak 4 kişi toplanabildik. Bir arkadaşımız whatsapptan video göndererek katıldı bize :) Diğerinin buluşmalara gelmemek için hep bir bahanesi var :) Neyse sema şehir dışında oturuyor. Onu hareme götürecek servise bıraktıktan sonra üç kız lahmacun yiyelim dedik. Maşallah hepimiz gırtlağımıza düşkün insanlarız çok şükür :)
Açıkçası ben kadıköyde lahmacun yenecek bir yer bilmiyorum. Zamanında iş yerindeki arkadaşlarım ve ediz çiya diye bir lahmacuncu olduğunu söylemişti. Tabi ki benim canım aklım yemekle ilgili olduğu için kalıcı hafızaya kaydetmiş bunu. Bilgiyi olduğu yerden kullanmak üzere çıkardığımda koordinat olmadığını fark ettim. Telefonlardan çiyanın yerini arıyorduk ki dükkânının önünde durduğumuz kahveci dışarı çıkıp “bayanlar nereyi arıyorsunuz” dedi. Sanırım dükkânın önünü kapamamamız ve bir an önce gitmemiz için böyle bir hayırseverlik yaptı ve bize çiyanın yerini tarif etti.
Evet meşhur ÇİYA kebap lahmacun bıdı bıdıya geldik. İçersi kalabalık. Bu yemeklerin güzel olduğuna işaretti. Girişte oranın sahibi kılıklı bir kişi bize hoşgeldiniz beşgittiniz muhabbeti yaptı. Bu da güzel. En üst katta bir yer bulduk oturduk. Menü bir geldi. Vay arkadaş. Yirmi liranın altında bişicik yok. Lahmacun 4 lira. Hayatımın en pahalı lahmacunu. Kalkalım der gibi oldum ama o kadar kurulmuştuk ki masaya imkansızdı. Canım biz daha ölmedik dedik ve verdik siparişleri. Garson yemek siparişlerimi aldı ve gidiyordu ki arkadaşım “içeceklerimizi de söyleyelim” dedi. Garson “yemekleri getirince alacağım” dedi. Ancak biz deli gibi susuzuz, öleceğiz bir damla su için. Garsonların hiç biri suratınıza bakmıyor. Neyse zıtlık etmeyelim az bekleyelim dedik. Yemekler ve içecekler geldi. Lahmacun kuru kuru mu yenir anasını satayım. Lahmacunun yanında salata getirmeyen müesseseye bacağım girsin afedersin. “Salata parasıyla mı” dedim garsona. “Maydanoz ve limonu biz veriyoruz, arkadaşım getirecek” dedi. Biraz içim rahatladı. Bekle arkadaş bekle arkadaş sır oldu. Ne gelen var ne giden. Diğer masalara pervane bu garsonlar bizim yüzümüze bakan yok. Vereceğim parasını dikeceğim tepeme bir tanesini. En sinir olduğum şeydir. Garson veya satış temsilcisinin artist davrananı. Bende çalıştım ama daha az parası olana hiç bok muamelesi yapmadım. Bilmediğim bir şey değil insanların ağız kokusunu çekmek. Ben senden ekstra bir ilgi beklemiyorum. Doğru düzgün hizmet ver yeter. Neyse! Biz lahmacunları yedik kuru kuru. Hesabı ödedik, çıkacağız. Kapıdan ilk girdiğimizde bizle konuşan sahip kılıklı kapıdaydı. Üç hatun adamın önüne dikildik. “Siz burada yalnızca lahmacun yiyene insan gibi davranmıyor musunuz?” dedim. Adam “bir sorun mu yaşadınız” dedi. Anlattık. Adam hala efendim salata ve ek zıkkımlar parayla diyor. La çorak toprakta bile kendiliğinden çıkan şu maydanozu bile getirmediniz onu anlatmaya çalışıyoruz. Ayrıca su masaya gelmeli ya da içeceklerin siparişi baştan alınmalı! Yanlış mıyım arkadaş ya?
Sahip kılıklı gerekli arkadaşları uyaracakmış. Hee öyledir.
Diyeceğim şudur ki. On kişilik dikkat çeken bir grup falan değilseniz gitmeyin kimse ilgilenmez. Garson kardeşler vallahi odun. He kebaplarda yirmiden aşağı değil. Adam başı elli lirayı gözden çıkarın doymak istiyorsanız. Hani çorbası tatlısı zart zurt. Tuvaleti de bok gibiydi. Çöp kovası değil Pisa kulesi mübarek herkesin sidikli kağıdı üst üste yığılmış ağzıma girecek neredeyse. Aman canı çeken gitsin canım. Ben bir daha gitmem :) Sevgiler.
O günden bir kare :)

26 Aralık 2012 Çarşamba

KARTPOSTAL


Mektup ve kartpostallar hep hayatımın içerisinde oldu. Teyzem ve annemin rahmetli halasıyla hep mektuplaşmışızdır. Teyzem her önemli, kutlanası günde bize kart atar. Daha sonra mailler çıktı tabi ama teyzemin kart adeti hiç bozulmadı. Sonracığıma benim yurttan canım arkadaşım Büşra amerikaya gitti. Yıllar sonra ona yazdığım mektubu yollamak için gittim postahaneye. Tozu yuttum bir kere tabi. Genlerime kodlanmış mektup-kart aşkı depreşti.

İlk kez bir seferde 11 tane kart yolladım. Çok mutluyum. Zarfları hazırlamak, kartları yazmak çok keyifliydi.

Denemesi bedava J

Sevgiler

dinleyelim


18 Aralık 2012 Salı

braundan jest


Braun beni çok mutlu ettin :)
Geçtiğimiz haftalarda braunla marka saç düzleştiricimle ilgili bir sorun hakkında yazı yazmıştım. Yazıyı bloğumda yayınladıktan sonra facebookta braunun sayfasına gönderdim. Benden iletişim bilgilerimi istediler ve braundan yetkili bir bayanla sorunum hakkında sohbet ettik. Konuşma beni oldukça tatmin etmişti. Ancak bir hafta sonra bayan beni tekrar aradı ve beni braun markasına geri kazanmak için bir ürün yollamak istediklerini söylediler. Çok sevindim ve bu davranışları benim çok hoşuma gitti. Açıkçası yetkili servisleriyle ilgili sorunlarımdan sonra satış sonrası hizmetlerinin sıfır olduğunu söylemiştim. Ama süper bir jest yaptılar ve gönlümü aldılar doğrusu :)
Konuştuğumuzun ertesi elime ulaştı kargo. Boyalı saçlar için olan es3 modelini göndermişler. Çok hoşuma gitti ve çok memnun kaldım.
Hakkınızı mutlaka arayın canlar. Böyle bir güzellikle çözümlenebilir. Sevgiler :)

Dev Yardım Kumbaraları


Herkesin evinde çöpe atmaya kıyamadığı ancak artık kullanmadığı oyuncakları veya artık ihtiyaç duymadığı ya da kütüphanesinde yer veremediği kitapları vardır. Bunlar evin içinde oradan oraya taşınırken ziyan olup giderler. İlk kez facebookta gördüm, Giresun belediyesinin hayata geçirdiği bu kumbaraları. Fikir belediyenin mi değil mi bilemem ama bence müthiş olmuş. İstanbul’da da bu kumbaralardan olacak mı var mı diye düşünüyordum. 

Pazar günü “İçerenköy Carrefour”da karşıma çıktı. Bloğumda yazarım diye hemen fotoğraflarını çektim. Giresun’da ki kumbaraya ek olarak giysi bölümü de eklenmiş. İyi de olmuş.  Rotaract klübünü ben daha önce duymadım. Kimdir, kimindir, nedir bilmiyorum. Yardım kampanyasının içeriğiyle ilgili bir bilgi bulamadım internette. Şayet bir bilen varsa bizi aydınlatsın. Bu kumbarada aklınızın bir köşesinde olsun istedim. Sevgiler.

3 Aralık 2012 Pazartesi

Braun Saç Düzlestirici peh

Öncelikle tüm bunları akıl etmemi sağlayan üniversitedeki Kazım hocama teşekkürü bir borç bilirim :)

Mayıs ayındaki “SAÇ ÖNEMLİ ARKADAŞIM” adlı yazımda, 2007 yılında aldığım Braun marka düzleştiricimden çok çok memnun olduğumu kablosundaki temassızlık yüzünden çalışmadığını, gidip aynısından tekrar aldığımı söyledim.
 Aslında dediğimin arkasındayım. Benim sorunum Braunla değil Braunnun yetkili servisiyleydi. Ama yaşadığım olaydan sonra bir daha Braunu hayatıma sokmamaya karar verdim. Satış sonrası hizmet sıfır! Şimdi size başımdan geçen rezil hikâyeyi anlatayım.
 İlk Braun düzleştiricim eskiyince, 8 Ocak 2012 tarihinde İçerenköy Carrefour da ki Boyner mağazasından bir tane daha aldım. Dört ay sonra düzleştiricim arızalandı. Bende garanti belgesinden bana en yakın yetkili servise baktım. 21 Haziran 2012 tarihinde düzleştiriciyi teslim etmek üzere servise gittim.


Yetkili servisin adı:
SERVİSTANBUL Elektrikli Ev Aletleri Pazarlama & Servis Hizmetleri 

Dükkana girdim kimse yoktu. “Merhaba” diye seslendim. İçeriden bir bayan geldi. Bayana düzleştiriciyle ilgili sorunumu anlattım servise gönderilmesini istediğimi söyledim. Bayan ciddiyetsiz bir tavırla “Valla ablacım şimdiden söyleyeyim bir aydan önce gelmez.” Kadının bunu demesiyle tüylerim diken diken oldu. Bu nasıl bir üslup işini yap güzel kardeşim. Yasal sürenin 15 iş günü olduğunu bir gecikme olursa hukuki yollara başvuracağımı söyledim. Ürünü teslim edip bir kayıt belgesi aldım. Kadının konuşmalarının alt metninde “Bana bulaşmada ne bok yersen ye” vardı açıkçası. Hali tavrı bunu gösteriyordu.

15 iş günü doldu. Direk Braunu aradım. Derdimi anlattım. Ürüne değişim yapılmasına karar verilmiş. Değişim olacağı zaman 30 iş günü olabiliyormuş. Eyvallah. 30 iş günü (ki bu 6 haftadır) sonra aradım. Ürün yurt dışından henüz gelmemiş. Gelince bizzat kendileri arayacakmış. Eyvallah. Bir hafta falan geçti tekrar Braunu aradım. Konuyla ilgili arkadaş yıllık izindeymiş. Eyvallah. Bu sefer bir kez de Servistanbulu arayayım dedim. Derdimi bayana anlattım. “Ben firmayı arayıp size geri döneyim” dedi. Tamam deyip kapatıyordum ki. “Telefon numaranızı alabilir miyim” dedi. Kendisine ürünü verdiğimde bana kayıt açtığını o zaman telefonumu verdiğimi. Oradan bakabileceğini söyledim. “Hee.. Evet ama şimdi o evraklar uzakta ben bir numara alabilsem” dedi. İçimden senin yapacağın işe profesyonelliğine s*çiiim diyip verdim numaramı. Hayır k*ç kadar dükkan ne kadar uzakta olabilir yani. Üşengeç! Yarım saat oldu tık yok kırk beş dakika oldu yok. Aradım servisi tekrar. “Biraz önce konuştuk beni arayıp haber verecektiniz? Telefonumu aldınız hani?” “Ah şimdi sizi arayacaktım bıdı bıdı bıdı ürün geldiğinde size haber vereceğim”

Hee öyle mi arkadaş pekala. Tüm yasal süreler dolduğuna göre, ben hakkımı arayayım sizinle uğraşamayacağım daha fazla. Hemen Tüketici Danışma Hattı ALO 175 i aradım. Derdimi anlattım. Bana izlemem gereken yolu tane tane açıklayarak anlattılar.
Servis kayıt belgesi
Ürünün faturası
Garanti belgesi
Yazdığım belgelerden üçer kopya alıp, oturduğum yerin bağlı olduğu kaymakamlığa gittim. Şuaraya dikkat çekmek isterim ki Ürününüzün garantisi bitene kadar faturanızı saklayın. Şayet ben faturamı saklamamış olsaydım hakkımı savunamazdım. Lütfen sizde faturalarınızı saklayın. Her neyse ben gittim kaymakamlığa. Tüketici hakem heyetine çıktım. Orada ton ton bir amca vardı. Boş bir masaya oturttu beni, önüme bir dilekçe verdi ve nasıl dolduracağımı anlattı. Dilekçemde para iadesi istediğimi yazdım, ondanda üç kopya aldım. Hepsini üç grup halinde zımbaladım. Oradaki ton ton amca kontrol etti. Büyük bir defter işledi. Bana bir takip numarası yazdı ve dört ay sonra kaymakamlığı arayıp numaramı söyleyip sonucu öğrenebileceğimi söyledi. Adamın dedikleri bende şok etkisi yarattı. Dört ay mı? Tüm bu süreç dört aydan önce sonuçlanmıyor maalesef. Kaymakamlığa başvururken dört ayı gözden çıkaracaksınız. Düşündüm zaten düzleştiricinin bana geleceği yok dört ay beklesem ne olacak. Ayrıca hakkımı arıyorum. Benim lehime sonuçlanacak bir olay. Neden dört ay için kaçayım ki. “Tamam abi” dedim. Hakkımı aramış olmanın inanılmaz güzelliğiyle ayrıldım kaymakamlıktan.


Bir hafta sonra telefonumda beş cevapsız gördüm bir ev numarası. Yüreğim ağzıma geldi, birine bir şey oldu diye. Geri aradım. Ana Boyner! Karşıma çıkan bayana önce ismimi sonra telefonumda taraflarından beş cevapsız olduğunu, sebebini öğrenmek istediğimi söyledim. Kadın tam bir öküzdü. “EE aramışız, evet, bir dakika, konu ne, he dur bağlıyorum. Şeklinde bir konuşmadan sonra telefonu bağladığı bayan, dilekçemin ellerine geçtiğini ve konuyu aramızda halledip halledemeyeceğimizi sordu. “Kaymakamlıktan gelecek sonucu bekleyeceğim ilginize teşekkürler” dedim. Ertesi gün tekrar aradı ve prosedürün ilerlemesi için servisin ürünü kargolaması gerektiğini, ancak servisin “kargo bedelini ödeyemem yollamıyorum” dediğini söyledi. Dört ay beklemektense ürünü servisten alıp, Boynere gelirsem para iademi gerçekleştireceklerini söyledi. “Tamam” dedim.

Şimdi birincisi benim düzleştiricim servisteyse salak kadın neden beni arayıp haber vermedi. İkincisi acaba düzleştirici eline ne zaman ulaştı. Üçüncüsü servisi batırmak istiyordum, olan Boynere oldu. Ürünü Boynerden aldığım için muhatabım Boynermiş. Her neyse önce servisi aradım ürünü hazırlamalarını geldiğimde onlarla muhatap olmak istemediğimi söyledim. Sanki iltifat ediyorum. Evet efendim, hazır efendim, bekliyoruz efendim. Ben hayatımda bu kadar ciddiyetsiz, bu kadar acemi, bu kadar yalaka insan görmedim. Ben gidersem kavga çıkaracaktım. Annem ürünü almaya gitti. Ben ürünü Boynere götürüp muhasebeden paramı geri aldım.

Yani anlayacağınız, varsa bir sorununuz çözüm aramaktan kaçmayın. Bakın haklıyım ve öyle böyle lehime sonuçlandı durum. 179 lira az değil neden düzgün hizmet alamayasınız ki. herkese bol şans, sevgiler :)