10 Mart 2012 Cumartesi

sevgili haftalık

Bugün blog sayfama en son 26 şubatta yazdığımı fark ettim oha dedim çüş çektim. Sonra neden yazmadığımı düşündüm, enteresan bir şey yok çünkü. E işten şikayet et et bir yere kadar. 26sından beri ne olmuş bakalım :)

29 şubatta işten 4 saat iznim vardı. Yani öğle ikide işten çıktım ne yaptığımı hatırlamıyorum. Eve gittim heralde ajandamda da bir not yok :)

1 martta arkadaşım Burcuyla Kadıköy limana (merak edene)gittik. Uzun zamandır görüşmediğimiz için konuşacak o kadar çok şey birikmiş kiii. Ama en önemlisi arkadaşım teyze oluyor :) Bebeğin cinsiyeti kesinleştiğinde bebek günlüğünü alacağız. Burcuda zevkle dolduracaktır. Ah ah bizim çocukluğumuzda yoktu böyle şeyler :)

2 martta da çocukluk arkadaşım  Melisayla limana gittik :) En sevdiğim mekanlar diye bir liste yapsam liman ilk üçe girer. Çok rahat bir mekan gitmediyseniz mutlaka gidin !

3 martta da can arkadaşlarım Melisa ve Tuğçeyle beraber Caddebostan havelkaya gittik. Sohbet muhabbet, fındık fıstık :) Ben tavla bilmediğim için ikisine oynatmıyorum. Jenga istedik garsonlardan. Uzun zamandır bu kadar makara yapmamıştık sanırım. Tek kuralımız; kural yok yalnızca acele ediceksin. Tavsiye ederiiim :)

4 martta mağazamızda Enver AYSEVER’in imza günü vardı. Güzel geçti. Bir ara bir bağırış çağırış koptu. Sonradan öğrendiğime göre Enver Aysever lafı gediğine koymuş. Sanırım burada yazmam doğru olmaz.

5 mart öğle yemeğimi mc donalds tan yidim.

6 mart bugün üniversitede ilk oda arkadaşım (odamınarkadaşı) Büşraya mektup yollamamın 2. haftası. Lanet olsun sana p.t.t. Kırk yılın başı bir güzel harekette bulunayım dedim. Sen limon sıktın ona da. Pullar popona yapışsın p.t.t.

7 mart kendime OXXO’dan yeni bir kot aldım.

8 mart izin günüm :) ama boşa geçirilmiş bir izin günüm. Öğlene kadar yataktaydım. Yatmaktan ve uyumaktan başıma ağrılar girdi. Sonra kendimi kuaföre attım. Saçlarımı kırmızı yaptım. Siyah saçı bir buçuk senedir kullanıyordum. Ondan önce kırmızı, pembe, turuncu yapmışlığım vardır. Eski fotoğraflarıma bakınca esti birden. Ama şuan çok açık kırmızılar ben böyle daha bordo istiyorum. Dipleri gelsin o zaman tekrar boyatırım :)

9 mart mağazada akşamcıydım. Saat 21.00 falan kasadayım. Müşterinin slibini pos cihazından kestim. Karttaki ismine bakıp faturaya ismini yazdım. Teşekkür ederiiiiz :) dedim. Kartını ve faturasını iade ettim. Aramızda ki diyalog aşağıdadır!
- Neden faturaya isim yazdın?
- Fatura kesen şirketlerin faturaya isim belirtmesi zorunludur beyefendi, fiş kesemiyoruz maalesef.
- Yok öyle bir zorunluluk.
- Var efendim. Şayet yazmazsak muhasebeden ikaz geliyor.
- Yok öyle saçmalık.
Arkamda ki duvarda, üst kısımda asılı çerçeveye bakıp kanunu olduğu gibi yüksek sesle okudum.
- Bakın beyefendi orada da yazılı; vergi usul kanunu bıdı bıdı bendine göre fatura kesen firmaların faturalara ad soyad, adres, varsa vergi dairesi ve vergi numarası belirtmesi zorunludur.
Keşke çerçevenin altına kasiyere boşuna çemkirme öküzde yazsalardı. Okumayı bitirip öküzün suratına baktığımda sinirden gözlerini pörtletmişti.
- BANA MI ÖĞRETİYORSUN?
- Öyle bir amacım yok sadece kanunu söylüyorum.
- Belki ben vergi numarası vergi dairesi söyliyecektim.
- Tabi ki ekleyebilirim verin faturanızı.
O sinirle buruşturduğu faturayı ağzıma doğru uzattı. Öküzün faturasını aldım. Vergi dairesini sordum. Tabi ki öyle bir şey yoktu altta kalmamak için blöf yaptı. Ben ekleyim deyince geri adım atamadı şerefsiz ucube.
- Sil onu hiçbir şey yazmayacaksın istemiyorum dedi.
Yazdığım ismin üzerine bir çizgi çektim. Altına not düştüm müşterimizin isteği üzerine isim belirtilmemiştir. Kaşeledim, verdim faturasın. Defolup gitti. İnşallah yüzü kağıt kesikleri içinde kalır. Her kesiğin üstüne tuz basarlar ve göz pınarlarına iğne batırırlar. Amin.

Geldik bugüne :) 10 mart bugün bişicikler olmadı 18.oo da mağazadan çıktım doğruca evime geldim. Yemeğimi yedim kuruldum bloğumun başına :) ha bu arada fizy.com’a lanet olsun. Site çalışmıyor. Ve ben her yazıma bir müzik ekliyorum. Şuan hepsi tırt yani. Linklere tıklayıp sessizliğin sesini dinleyebilirsiniz arkadaşlar. Bundan sonra youtube kullanacağım. Arada yasaklanır falan ama ona bir şekilde ulaşılıyor hiç değilse. Ve bu 10 gün içerisinde Prensesin Uykusu, Maç Sayısı, Tiffany’de Kahvaltı filmlerini izledim. Fena filmler değillerdi. Eğer merak ederseniz onlar hakkında ki görüşlerimi de yazarım. Tiffany’de Kahvaltının kitabını bitirdim. Ayrıca yarım yarım ara ara okuduğum bir sürü kitap var. Ama “Duyguların Rengi” kitabıyla daha seviyeli bir birlikteliğimiz var. Eğer merak ederseniz bitirince onun için bir tavsiye yazısı yazabilirim :) Efendime söyleyeyim başka diyecek bir şeyim kalmadı sanırım. Aaaa bir dakika pinhani grubunun yeni albümü 10 numara olmuş. İlk klipleride çok şahane. Şarkının adı Bana Hediye. Bana Kazım Hocamı hatırlattı o da bütün illeri gezer ve tabelaların önünde fotoğraf çekinir. 

Okuyucu kişisi bu yazıyı sonuna kadar okuduysan ve gülümsüyorsan cansın sen be :) Sevgiler

5 yorum:

  1. oh bee sonunda :) demekki stresim yeni yazı okuyamadığımdanmış meğer :))

    YanıtlaSil
  2. okudum, gülümsedim, beğendim
    ps: tavla öğren artık !

    YanıtlaSil
  3. adamada iyi beddua ettin hani :)

    YanıtlaSil
  4. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil