3 Mayıs 2013 Cuma

Merhabalar ben Deniz müsait misiniz?



Çağrı merkezinde işe başladım yaklaşık yirmi gün oluyor.

İşimi facebooktan buldum. Hep merak etmişimdir çağrı merkezinde çalışmayı, he bir de starbucks var. Çağrı merkezinin üstüne bir çizik atabilirim artık.

Remzi de ki işimden sonra öyle tatlı geldi ki bu iş. Hele patron lokum! Ayrıca kendisi yabancı. Yani İngiliz mi Amerikan mı bilemeyeceğim. İngilizce konuşuyor işte yabancı.

İngilizceye lanet olsun. Her yerde karşıma çıkıyor arkadaş. Bu arada ben ilkokul hayatım boyunca ingilizce konusunda hep parmakla gösterilen bir öğrenciydim. Ne ara bu kadar uzaklaştık acaba birbirimizden bilemedim. İlkokulda bir ingilizce hocamız vardı. Hale Minareci. Çok severdim, çok tatlı, içten bir bayandı. Sanırsam o da beni severdi. O zamanlar İngilizcemin iyi dönemleri ya da konuların basit dönemi diyelim. Anlıyorum ama konuşamıyorum da diyelim adet yerini bulsun.

Facebookta çağrı merkeziyle ilgili bir ilan çıkmıştı karşıma. Yarı zamanlı olması ilgimi çekti aslında ilk başta. Form doldurup yolladım. İki üç gün içerisinde görüşmeye gittim, işi aldım, eğitime gittim, işe başladım.

Bir derneğin çağrı işlerini yapıyoruz. Yani millet bizi aramıyor. O yüzden insanların yaka silktiği banka çağrı merkezleri gibi değil. İşte oldukça basit. Çeşitli arama tipleri var, aranacak kişilerin telefonları mevcut kafadan sallamıyor, dernekle alakası olmayan insanlarla muhatap olmuyoruz. Ortamda keyifli. Mis.

Tabi ki hayatımın işi değil.

Patroncumdan bahsetmek istiyorum.

Adının yazılışına bakamayacağım şimdi. Filip diyelim biz kısaca. Kimsede çıkıp İngiliz adları profesörlüğü yapmasın lütfen şöyle yazılıyor diye.

Eğitimde çağrıların nasıl yapılacağı, nelere dikkat etmemiz gerektiği, prim sistemi, günlük ücretler, verilerin gizliliği, evrakların asla dışarı çıkarılamayacağı, derneğin tarihi, ne işler başardığı, şu an ne işler yaptığı, hangi ünlülerin destekçi olduğu bıdı bıdı bıdı ya da filibin deyişiyle bla bla bla bir ton şey anlatıldı. En can alıcı nokta hepsinin ingilizce anlatılmış ve benim anlamış olmam. Bir de kıdemli bir hatun vardı eğitimde. İngilizce biliyor kendisi arada onun yardımıyla vallahi de billahi de anladım.

Filip hiç türkçe bilmiyor değil. Bende hiç ingilizce bilmiyor değilim. İte kaka anlaşıyoruz işte.

Her gün bize motivasyon konuşmaları yapıyor. Masamızda ki ışığımızın açısına kadar ilgileniyor. Meyveler, bisküviler alıyor. Her gün günün değerlendirmesini yapıyoruz. Hep güler yüzlü çalışanlarına karşı.

Remzi de ki patronumdan sonra inanamıyorum adamın bu kadar iyi ve anlayışlı olmasına. Haftada üç gün dört saat çalışıyoruz. İş saatlerimizi bize mesaj atıp bildiriyor. Rahat bir ortam, güzel, sevdim.

Çalışanların hemen hemen hepsi üniversite öğrencisi. Tuğçe ve Büşra var kıdemli arkadaşlar. İkisi de can. Güler yüzlü ve çok yardımcılar. Çağrılarla ilgili tüyolar veriyorlar. Tuğçe erasmus kazanmış, çıktı işten. Üzüldüm açıkçası. Ah zalim hayat.

Öyle işte. Azıcıkta çağrı merkezinin tadına bakayım. Söz büyük adam olacağım ilerde. Sevgiler.


İşe giderken


3 yorum:

  1. hayırlı olsun yeni işin :)

    YanıtlaSil
  2. Selam tonton... yeni isin sans getirsin...eglendirsin...

    Bos vakitlerinde "dersimizingilizce.com" a bak, belki yardimi olur sana...boylece Phlip'le daha iyi anlasirsin... ismi dogru mu yazdim ben de bilmiyorum...he,he

    Hatirladin mi bu siteyi baban tavsiye etmisti bir zamanlar...

    g.c

    YanıtlaSil